Çarşamba, Mayıs 20, 2015

While Döngüsü ve Yasin Öztekin


Yasin Öztekin'in Türkiye kariyeri ilk defa 2010/11 sezonunda Gençlerbirliği ile başladı. Prefesyonel Futbol kariyerine başlaması ise 2006/07 sezonunda üstün Alman teknolojisi Dortmund altyapısıyla tanışmasından sonra odu. Gençlerbirliği ile sözleşme imzaladığı sezonu takiben Gençlerbirliği'nde müthiş bir performans ortaya koymuştu. Orta sahada alıp veren, mücadelelerden kaçmayan, uzaktan sert ve isabetli şutlarıyla takım için büyük önem arz ediyordu. 2O11 sezonunda Yasin, 8 gol 9 asistle büyük göze çarpmıştı. Nitekim 2 sezon sonra Nuri Albayrak yönetiminin olağanüstü kongreye gitmesinden sonra yönetimi devralan Sadri Şener ve ekibinin çabaları sonunda İlhan Cavcav ile anlaşmaya varılmış, Yasin Öztekin+Soner Aydoğdu bonus olarak Trabzonspor ile sözleşme imzalamıştı. Bu anlaşmadan sonra Gençlerbirliği teknik direktörü Fuat Çapa, başkan İlhan Cavcav'a büyük sitemde bulunmuş, bu şartlar altında çalışmanın mümkün olamayacağını söylemişti. Fuat Çapa idealleri ve misyonu bulunan, Alman tandanslı bir hoca olduğundan mütevellit kendi prensibinden ödün vermeyen bir hocaydı. Şimdi ki El Kabir-Stancu ikilisinden daha tehlikeli ve hızlı bir hucum hattıydı: Hurşit Meric-Yasin Öztekin-Soner Aydoğdu hattı. sezon Fuat Çapa bütün tebrik ve takdirleri toplamıştı. Yasin Öztekin ise Türkiye kariyerine üstüne koyarak devam ettikten sonra Trabzonspor onun için yeni basamak oluşturuyordu. Kalibre olarak daha üst seviyeye geçtikten sonra benim görüşme göre "manyak işler çıkartır" çizgisindeyim. Öyle olmadı. O dönem Trabzonsor As Başkanı Nevzat Sakar ile Başkan Sadri Şener arasında transfeler arasındaki iletişimsizlikten doğan ve Selçuk ile Burak'ın Galatasaray'a kaptırılmasından dolayı taraftarın da etkisiyle bir sürtüşme, anlaşmazlık doğmuş, buradan nasibini alan teknik direktör Şenol Güneş olmuştu. Trabzon'da oluşan gereksiz yabancı transferler, transfer yapıldıktan sonra şehri beğenmeyip oynamak istemeyen yabancı oyuncular, başı boşluktan sonra "benim abim senin abini döver" anlayışı peydah olmuş ve tüm bu hengamenin içinde Yasin Öztekin geri planda kalmış, forma bulamamıştı. Bu kayıp sezondan sonra Yasin, pastırmalar diyarı Kayseri'nin yolunu tuttu.
Kadere bakın, Fuat Çapa'yla onu Ankara'da ayıran kader, pastırmalar diyarı Kayseri'de birleştirdi. Hayat böyle bir şey. Yasin 2013/14 sezonunda Kayseri Erciyesspor ile 3 yıllık sözleşme imzaladı. Gençlerbirliği performansını burada devam ettirdi. Beklenilen büyük takım çıkışı yapamaması, kendisinin layık olduğu kalibreye bir türlü erişememesi evrenin bazı insanlara "olmuyor, bazen ne yapsan olmuyor" deme şekli gibi gözükebilir. Ama öyle olmadı, Yasin kabuklarından çıktı. Fuat Çapa Gençlerbirliği'nde olduğu gibi ona çok güvendi. Kayseri'De Takım kaptanlığına kadar çıktı. Belki de tahtaya ilk Yasin'in ismini yazıyordu. Hocasının bu güvenini boşa çıkarmadı. 8 gol 10 Asist ile tekrar futbol simsarlarının radarına girdi.


Yasin feleğin çemberinden geçti, küllerinden doğdu. Ve nihayet 2014/15 sezonunda Yasin Türkiye'nin en büyük takımı Galatasaray'a transfer oldu. Bu hikâyeyi bir yerden tanıdınız mı? Evet Yasin'in takımda en iyi anlaştığı isim Wesley Sneijder'dan sonra Burak Yılmaz. Burakla kaderleri çok benziyor. Burak Yılmaz'da çaptan düşmek üzereyken Trabzonspor'da küllerinden doğup Galatasaray'a imza attı. Yasin de bu yolda Anadolunun bağırında kendini yeniden ispatladı İkisi de iş ahlakına son derece sahip, özverili bir isim. Oyundan ve mücadeleden asla kaçmayan oyuncular.

While Döngüsü'nü bilir misiniz? Bilmem. Kabaca şöyle işliyor: Bilgisayarda bir yazılım oluşturacaksınız ama bunu oluşturabilmeniz için "belli bir koşul"a şart vardır. O koşul sağlanmazsa yazılımı silbaştan yeniden elden geçirmeniz geçiriyor. Bu işlere yatkınlığı olan birçok insanı canından bezdiren ve bu işi bırakmaya zerk ettiren "lanet" bir durum. Yasin bu döngüyü kırmayı başarmış, gerçek bir yazılımcı gibi. Silbaştan yeniden başla ve ortaya işe yarar bir şey çıkar. Dünyanın en zahmetli işi olabilir. "Yine yeni yeniden" felsefeiyle sadece oyununa konsantre olan, ivmeyi yukarı doğru çıkarırken, bulunduğu ortamdaki koşulların işlememesinden dolayı yeniden başlaması onun ne kadar karakterli bir adam olduğunu göstermez mi? Diyeceğim o dur ki, Yasin Öztekin, aynı zamanda çok iyi bir aile babası. 2012'de Mücella Öztekin ile dünya evine giren Yasin, aynı yıl içinde Miraç Kaan adında bir oğullarını kucaklarına aldılar. İnstagram'dan takip ettiğimize göre Miraç, babasından yolundan ilerliyor. Mutlu bir aile tablosuyla birlikte Galatasaray'da kariyer zirvesinin tepe noktasını yaşıyor. Ona inananların güvenini boşa çıkartmadığı için, 4'ncü yıldız yolunda başrol rolünü kaptığı için 25 milyon Galatasaray'lılar olarak adını sayıklıyoruz. Şampiyon ol gel, Taksim'e beraber çıkalım. Eve gel sofra kuralım. O kadar seviyoruz seni. Yürüyedur Yasin Öztekin!

Pazar, Temmuz 06, 2014

Transfer Temennileri 2 / J. Campbell

Daniel Karbassiyoon'un Arsenal'e son yıllarda kazandırdığı iki yetenekten birisi Joel Campbell. Diğeri de ilgililerin bileceği üzere Gedion Zelalem.

Kahramanımız 1.5 Milyon Euro civarı bir ücretle Arsenal'e katılmasından hemen sonra 20 yaşındayken Real Betis'e oradan da ertesi sezon Olympiakos'a transfer oluyor daha doğrusu kiralanıyor. Ha Arsenal'den önce de Fransız ekibi Lorient forması giymiş onu da belirteyim.

18 yaşındayken sırtına geçirdiği Lorient formasıyla 25 maçta 3 gol 3 asist yapınca dikkatleri üstüne çeken Campbell, Betis formasıyla da aynı gol asist oranını bulup akabinde Pire ekibine kiralanıyor. Sanırım kariyerinin kırılma noktasını da burası saymamız mümkün. Zira Joel, Yunan Süper Liginde 32 maçta 8 gol 12 asist yapıp bir de Olympiakos'un CL yürüyüşünde yaptığı muazzam katkıyla bonservisini elinde bulunduran Arsenal kulübünün gözlemcilerine bir " Ne oluyoruz lan ? " çektiriyor.

2 penaltı daha atabilse, Dünya Kupasında yarı final oynayacak Kosta Rika'nın bu macerasında kaleci Keylor Navas ile beraber en çok göze batan futbolcusu olunca ister istemez talipleri de bu sezon attığı gol sayısına ulaştı genç forvetin.

Galatasaray'la beraber Fenerbahçe'nin de izlediği Joel Campbell'ın transferinin önünde duracak en büyük engel şüphesiz ki " wonderkid " fetişisti Wenger. Dünya Kupasından önce 4, 5'e alınabilecek genç yeteneğin fiyatı hakkında şuan bir şey söyleyebilmek çok güç. Lakin bir güzellik yapılması halinde yahut satın alma opsiyonuyla kiralama gibi bir formüle gidilebilirse canı gönülden isterim kendisini.  -Keita, dos Santos gibi oyunculara üzerinden geçen koca yıllara rağmen bu kadar dileniliyorsa eminim ki siz de istersiniz. İstemelisiniz de . -

Gerek dripling yeteneği gerek bitmek bilmeyen enerjisi gerek de başarıya ve kendini geliştirmeye bu kadar hevesli oluşu kahramanımızın mühim artıları.

Böyle yetenekleri büyük turnuvalardan önce, kelepire kapsak ne güzel olur değil mi sevgili okuyucu ?

Şöyle bir dipnotla sonlandırayım : Joel Campbell turnuvadan önce 100 adet Dünya Kupası sticker paketi alıyor ve kendini bulamıyor, eleman baya sinirlenip tribe düşüyor. Gel gelelim şuan Arsenal'in önümüzdeki sezon kanat rotasyonunda olup olmayacağı konuşuluyor .


Cumartesi, Temmuz 05, 2014

Kadere İnanır mısınız ?

Prandelli'nin imza atmasından sonra sosyal medyaya göz gezdirdiğimde çoğunluğun olumlu tepkiler verdiğini fakat münhasırlığı aptallıkla sentezleyen bir grubun  " Yeni teknik direktör Prandelli ise neden Mancini'yi gönderdiniz ? " hede hödölerine rastladım .

Teknik direktörlük kariyerine Fatih Terim'in kupa finalisti Fiorentina'sı ile başlayan, finalde de kupayı Parma'dan alan Mancini ertesi sezon zamanın yıldızlar karması Lazio ile sezonu dördüncü bitirip UEFA'da da yarı final yapınca spektatüler futbol kariyerinden sonra teknik adamlık kariyerine de rüya gibi bir başlangıç yapmıştı. 2 sezon sonra İnter kariyeri başlayan Roberto Mancini, ilk sezonunda şampiyonun 16 puan arkasında bitirmesine rağmen İtalya'da patlak veren Şike Soruşturması sonucunda takımıyla beraber Serie A'nın tek patronu oluyordu. Ardından hepinizin bildiği City kariyeri ve efsanevi son dakika şampiyonluğu falan filan.

Şimdi biraz da genel kültür. Albo Panchina D'oro . Duydunuz mu hiç ? Albo Panchina D'oro, 1991'den beri Serie A'da yılın en iyi teknik direktörüne verilen ödülün ismi. Capello, Lippi ve Ancelotti gibi 21. Yüzyıllın en başarılı teknik adamlarının ikişer üçer defa kazandığı ödüle 2005-06 ve 2006-07 sezonlarında yani üst üste iki kere Cesare Prandelli layık görülüyor. Kaderin cilvesine bakın ki Prandelli'den sonra ödülün sahibi bizim eski dost Roberto Mancini oluyor. Bütün İtalyan'ları aynı sanan kendini bilmez güruh eminim bu ödülden bihaber durumdadır. Lakin eminim ki bilselerdi davalarına (!) daha sıkı bir şekilde bağlanırlardı .

Lakin mevzu şu ki gerek futbol kariyeri gerek de teknik adamlık kariyerinde muazzam ilginç bir şekilde daima bütün imkanları önünde bulan ve inanılmaz bir şekilde talihin tüm gücünü de arkasına alan Mancini bu ödülü yokluktaki Serie A'da, üstüne üstlük İnter'in başında adeta mecburiyetten alırken Cesare hocam büyük güçlüklerle tamamiyle kendi elleriyle yarattığı Fiorentina'nın başında alıyordu. Fiorentina'nın -15 puan cezasını,  UEFA Yarı Finalini , Liverpool ve Lyon'lu CL Grubundan 15 puanla lider çıkışını falan saymıyorum bile, zaten siz de iki gündür ezberlemişsinizdir bu tip bilgileri.

Niyetim kesinlikle ve kesinlikle Mancini'yi kötülemek falan değil yanlış olmasın. Mancini - Prandelli farkını anlatmaya çalışıyorum " öküzlere " . Ha Sinyor dediğiniz adam kağıt üzerinde ne kadar daha başarılı bir kariyere sahip olsa da Prandelli ile kıyaslanamayacağını düşünüyorum orası da ayrı.

Cesare Claudio Prandelli,  Atalanta'da başlayan teknik adamlık kariyerinde baskısı ve stresi eksik olmayan bana göre çalıştırması en zor takım olan İtalya ile Nirvana'ya ulaşmış durumda. Lakin üzerinde durmamız gereken nokta en yükseğe ulaşmış olması değil oraya ulaşırken nerelerden geçtiği, nereleri adam ettiği. Atalanta, Lecce, Verona, Venezia, Parma, Roma, Fiorentina ve İtalya Milli Takımı. Sanırım Cesare'nin nasıl bir hoca olduğunu anlamak için çalıştırdığı takımlara bakmak da yeterli oluyor. En dipten en yükseğe, basamakları birer birer, emin adımlarla tırmanarak. İşte Prandelli bu.

Karısının başına gelenler ve akabinde yaşadığı zorlu süreç, futbola bakış açısı hepinizin malumu. Yaşadığı derin acılar, nihayetinde insani yönden olgunlaşması, geçirdiği değişim süreci futboluna da yansımış durumda. Oyuncularına gösterdiği babacan tavrı, disiplin olgusuna derin bağlılığı ve kendini sürekli yenileyebilmesi onu o yapan başlıca özellikleri.

Taktiksel açıdan değerlendirmek gerekirse göze hoş gelen futbolun en büyük düşmanı İtalya'yı ceza sahasına kadar pres yapan, akıcı ve harika top oynayan fakat ülkenin futbol genlerini yani savunma geleneğini de gözardı etmeyen mükemmel bir takım haline getirdi Prandelli. Haydi doğru söyleyin 2012'de hanginiz ağzınız açık izlemedi İtalya'yı ?

İtalya'ya oynattığı 3-5-2'nin yanı sıra 4-2-3-1 ve 4-1-2-3'ü fazlasıyla seven bir teknik adam kendisi. Kör kütük bağlı olduğu bir sistem yok ama toplu defans ve toplu hücum felsefesini benimsediğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Peki handikapları yok mu yahu bu adamın ? İtalya dışına ilk kez çıkacak olması gibi mesela.

Türkiye ve Galatasaray gibi kaosun hüküm sürdüğü bir çalışma ortamına ikinciliğin başarısızlık sayıldığı, en ufak bir demeç yüzünden bile işine son verilebileceği bir yere geliyor. O da mı olmaz ?

Çalıştırdığı kulüp takımlarının hiç birinde bu denli büyük bir beklenti yoktu üzerinde ayrıca. Yahut kariyerinin hiç bir dönemimde bu kadar büyük egolarla bu kadar büyük oyuncularla mücadele etmed... Hooop orada dur birader işte.

İtalya gerek tribün ve yönetim baskısı gerek de ligde oynanan oyun olarak Türkiye'ye en çok benzeyen futbol ligidir nokta. İtalya dışına ilk defa çıkacak olması, yanına verilecek coğrafyaya ve lige hakim bir analistle pek ala halledilebilir. Bakın analist diyorum, canımız ciğerimiz olsa da Tugay ile Ujfa ile olmaz bu iş. Staff kadrosunu ben ayarlayamıyorum maalesef. Yönetime zahmet olmazsa ona da bir el atsın.

Kaos mu dediniz ? Calciopoli'nin bağrından takımı UEFA'ya götüren adama Joker ve Harvey Dent ikilisi gelse de işlemez, kimse kusura bakmasın.

Cevap veremediğim tek soru Türkiye'deki sürekli başarı algısı ve Prandelli'nin kupa koleksiyonunun yetersizliği. Fakat bunu hocanın her ne kadar başarılı bir kariyere sahip olsa da direkt olarak kafaya oynayan bir kulüp takımını çalıştırmamasına bağlayabiliriz pek ala. Egosu yüksek oyuncular demişken De Rossi'yi kadro dışı bırakabilen, Balotelli'yi de futbola döndüren gene kendisidir.

Kaldı ki başımıza dert olan FFP gerekliliklerini yerine getirebilecek en yüksek profilli hoca da o. Cesare Prandelli ekmeğini 20 yıldır hep kısıtlı imkanlardan çıkarmış bir hoca. Ölü Parma'yı dirilten, Floransa'lıların uzun yıllar sonra arkasında birleştiği, İtalya Milli Takımının yenilenmesi sürecini de başarıyla gerçekleştiren kurt hocanın önünde belki de en büyük mücadelesi duruyor .

Hani yeni bir " Kavga daha büyük, idealler zaten büyük, Galatasaray tek büyük " hesabı.

Terim - Mancini - Cesare üçlüsünün sırayla çalıştırdığı Fiorentina taraftarları bildiğiniz üzere Fatih Terim'e hala bağlı hala büyük bir sevgi duyuyor. Az önce de belirttiğim üzere Floransa temsilcisinin taraftarları Terim'den sonra belki daha büyük bir bağ ve sevgiyle Prandelli'yi kabullendi ve 5 yıl boyunca hocalarına sonuç ne olursa olsun destek oldular.

Bakalım bu senaryo Galatasaray'da da gerçekleşecek mi; Sahi siz kadere inanır mısınız ?

Çarşamba, Mayıs 21, 2014

Ceride-i Transfer / Agger

   Agger geçtiğimiz yaz transfer döneminde adı Barcelona ile anılmasına rağmen L'Pool'u bırakmayarak takımda kalmıştı.
   
   2010 yazında Arsenal ile oynanan maçta beyin travması geçirmesine ve hayatından 15 dakikanın adeta silinmesine rağmen hala kornerlerde gol kovalayıp, orta sahaya kadar çıkıp Arsenal forvet ve orta sahalarına korkulu dakikalar yaşatmıştı

 Torres'in takımdan ayrılmasına ilk tepki de bu 1.91'lik devden gelmiş, eski takım arkadaşını ezeli rakiplerine transfer olduğu için adeta itin anüsüne sokmuştu.

    Çok ağır sakatlıklarla uğraştığı bu sezonda bile Pool'la 20 Premier Lig karşılaşmasına çıktı. Normalde mevkiisine göre oldukça skorer olmasına rağmen 2 gol atıp 1 asist yapabildi. Ama takım ona ihtiyaç duyduğunda hiç yüz üstü bırakmadı.

    Agger bu transfer döneminde muhtemelen takımdan ayrılacak. Geçirdiği sakatlıklar piyasasını oldukça düşürmüş durumda. Onunla ilgilenen takımlar geçen yaz olduğu gibi City ve Barça ile uğraşmak zorunda kalmayacak muhtemelen.

   Her takım özellikle de yeniden yapılanacak takımlar için bulunmaz Hint kumaşı niteliğinde bir oyuncu Agger. Savunmada hem top yapabilen hem de çılgın bir kesici . Top yapabilen muhtemelen çok hafif kaldı gerçi Agger için. 2010 yılında yaptığı bir röpörtajda hocası Roy Hodgson'ı kendilerinden uzun top yapmalarını istediği için eleştirmiş, Liverpool gibi bir takımın bilinçli bir şekilde ayağa pas yaparak hücum etmesi gerektiğini söylemişti.
  
  Teknik kabiliyetlerinin yanında saha içindeki tavrı, koyduğu yürek, ve maçları herkesten çok istemesi de cabası. Üstüne üstlük bu koca adamın kariyerinde pek az önemli kupa bulunuyor. Galatasaray o ve kupa koleksiyonu için bu konuda bir dönüm noktası olabilir. 

 İmkanımız dahilinde mi şuan transfer bilmiyorum lakin böylesine komple bir futbolcu ve karakteri takımımıza hiç düşünmeden katmalıyız. Tomas Ujfalusi'nin Semih'in gelişimine ve takıma kattıklarını görünce ondan bir kaç tık ileride gördüğüm Agger tam aradığımız kan olabilir.

   Engin ve Kazım'dan boşalan psikopat boşluğunu da fazlasıyla rahat bir şekilde kapatabilir. Sırtındaki her dövmeninse bir anısı varmış. Şuradan ulaşabilir meraklıları .

* Ha belirtmeden geçmeyeyim kendisi Liverpool'un Premier Lig'deki 100. golünü attı bu sezon. Buldu mu gerçekten affetmez.

Ceride-i Transfer / 1

   Çok ama çok uzun zamandır yazamıyorum malum. Fakat normal sezonun bitmesi, transfer döneminin başlaması oydu buydu derken gündem çok kalabalıklaştı. Ben de kayıtsız kalamadım haliyle.
    Takip edebildiğim, gördüğüm ve duyduğum transfer hedeflerini, Galatasaray Futbol Takımının mevcut yapısını ve olması gereken hamleleri dilimin döndüğünce irdelemeye çalışacağım.

   Tabi bunları yaparken mevcut yapının aynen korunacağını yani Mancini'nin görevde kalacağını öngörmek zorundayım. Kısa bir süre önce gündemde olan bir Premier Lig hocası ve hala gündemden düşmeyen Lucescu'nun değil Mancini'nin devam edeceği fikri üzerinde duracak olursak Mancini'nin takıma yapmak istediği potansiyel transferleri incelemekle başlayalım işe.

   Sırasıyla inceleyecek olursak mevkileri, sanırım savunma bölgesinden başlamak doğru olacak.

   Takımın çok bariz bir şekilde kaliteli bir o kadar da tecrübeli bir stopere ihtiyacı var, bunu görmek gerçekten çok kolay.

   Fransa Ligi'nin en başarılı stoperi seçilen Aurelien'in bir türlü istikrarı sağlayamaması, Semih'in kim ne derse desin öyle çok ahım şahım olmayan ikinci yarı performansı, Gökhan'ın kariyeri boyunca hiç bir zaman birinci tercih olamamasına sebep olan sakatlıkları ve büyük hedeflere yürüyen takımların ancak ve ancak dördüncü hatta beşinci stoper olarak taktik tahtasına yazabilecekleri Hakan Balta ile bu iş seneye de yürümez.

   Koray Günter'e ise ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Gerek fiziki gücü gerek aldığı Alman disiplini gerek de üst düzey altyapısı onu tecrübe kazandığında ligin en iyi stoperi yapacak. Fakat dediğim gibi gerek Koray'ın gelişimi gerek Semih'in toparlanması gerek de kalırsa Aurelien'in rekabete girmesi için sağlam ve kariyerli bir stoper şart.

   Yeni yapılanmaya gidecek olan İnter'in Vidic hamlesi gibi bir hamleden bahsediyorum. Hem kısa vadede sportif olarak başarılı olacak hem de uzun vadede arkasında bulunan savunma rotasyonunu geliştirip, eğitecek, liderlik edecek bir oyuncudan bahsediyorum.

   Köprünün altından çok sular akacak mutlaka ama şuan gündemde olan isimlere bakacak olursak bir numaraya Martin Skertel'i koymak yanlış olmayacaktır.


    Piyasa değeri 14.00 Milyon Euro olan Skertel'in özel durumlarından dolayı daha ucuz bir fiyata kapatılması gündemde. 2008 yılında Zenit'ten L'Pool'a 10 Milyon Euro karşılığında transfer olan Skertel, transfer olduğu yıldan beri tam 245 maçta forma giyip 16 gol ve 6 asistlik skorer bir performansa imza attı.

   2004 yılından beri düzenli olarak Slovakya Milli Takımında da oynayan Martin, orada da 66 maçta 5 gollük bir performans sergiledi . Bu sezon Pool'un zirve yürüyüşünde hep sahada olan Skertel, Premier Lig'de tam 36 maçta forma giydi. 7 gol atıp 1 de asist yapan Slovak oyuncu bir hayli sert oyununa rağmen sadece 7 sarı kart gördü ve hiç kırmızı kart görmedi. FA Cup ve League Cup'da da takımına 3 maçta eşlik eden Skertel'in uzun lig maratonunu detaylı olarak incelediğim zaman bir kaç bariz hatayla karşılaştığımı söylemem gerek. Lakin " Yiğidi öldür, hakkını ver " derseniz bir stoper için altın yaşında olan bu Slovak tam anlamıyla istikrar abidesi. Dünyanın en zor liginde şampiyonluğa oynayan Liverpool'da 3221 dakika görev almak illa ki yanında bir kaç hata getirecektir fakat kritik maçlarda yaptığı bir kaç hatayı gene kritik maçlarda attığı gollerle fazlasıyla unutturduğunu da belirteyim.

   Skertel'in hiç ama hiç bitmeyen kazanma arzusu, isteği, top kontrolü, hamle kabiliyeti onu diğer adayların önünde çok ama çok öne taşıyor.

   İkinci sıraya koyacağımız isimse kış transfer döneminde adını bir hayli andığımız Ranocchia. Geçen transfer döneminde istediği fantastik maaş dolayısıyla transferi yatan Rano fazlasıyla potansiyele sahip bir stoper. Serie A ve İtalya Kupasında giydiği 25 maç üzerinden konuşmak bize yanlış yorumlar yaptırabilir zira İnter bu sezon hiç oynamadığı kadar kötü top oynadı ve sezonu gene alışık olmadığı bir pozisyonda bitirdi.

   Andrea fazlasıyla soğukkanlı, kendine güvenen ve fizikli bir stoper. Ayağı da bir o kadar düzgün fakat az önce söylediğim kendine güven olayını bazen abartıp, akıl almaz hatalara imza atabiliyor. İstediği yıllık maaşın fazlalığı, İnter'in onu 20 Milyon Euro sayıp almasından dolayı isteyeceği bonservis ücretinin fazlalığı ve bizim potansiyelli değil sağlam stoper arayışımız bu transferin önündeki başlıca engeller.

   22 yaşında İtalya formasını özellikle de bir stoper olarak giymiş olması gerçekten muazzam bir kariyer verisi fakat o günden beri kendisinden beklenen " Güvenilirliği " sağlamış değil maalesef. Gene de hala muazzam bir pazarının olduğu gerçeğini atlamayacağım ama Andrea konusunda sizin de anladığınız üzere arada kalmış durumdayım .

   Sırada 6 Premier Lig, 5 CS , 3 FA Cup, 1 Dünya Kulüpler Kupası ve 1 de Şampiyonlar Ligi kaldırmış olan gerçek bir winner var.

   ManU son 25 yılın en kötü performansını sergilerken onun da yürek burkan performansını izledi bu sene futbol severler.
bu sezon 14ü Premier Lig, 7si Şampiyonlar Ligi olmak üzere 23 maçta forma giyen Rio Ferdinand'ın da adı bir kaç yıldır ciddi olarak Galatasaray'la anılıyor .

   Bundan 12 yıl önce tam 46 Milyon Euro'ya United takımına katılan Rio Ferdinand kazanabileceği her şeyi kazanmış durumda. Fakat bu onun kupa koleksiyonuna yeni parçalar eklemek istemesini asla değiştiren bir durum değil. Belki hızından belki gücünden belki de kusursuz konsantrasyonundan bir şeyler kaybetmiş durumda Ferdinand ama kariyeri boyunca çokça yaptığı " come backlerden " birini parçalı forma altında yapmayacağını kim bilebilir ki ?

   Maliyet açısından da genç oyunculara örnek olma konusunda da muazzam bir transfer olacağından şüphem yok. Tek soru işareti ise uzun Lig, Kupa ve Avrupa arenasındaki form düzeyi ve sakatlık durumu . Şartlar ne olursa olsun benim fikrim de ünlü spiker Martin Tyler'la parelel gibi  : Onun gibi bir futbolcuyu kim takımında istemez ki ?

   Ha Ferdinand ailesinin Türkiye ile muazzam yakın ilişkileri var. Onu da es geçmeyelim . Rio'nun kuzeni Beşiktaş'ta, kardeşi ise Bursaspor ve Antalyaspor'da forma giydi.

   Son aday ise Paris'ten 1.88'lik Alex. 11 yıl önce Brezilya Milli Takımı formasını sırtına geçirirken harika bir potansiyel vaadeden oyuncu, harika takımlarda forma giyerek büyük başarılar kazandı.

   Santos, PSV, Chelsea ve PSG'de forma giyen 31 yaşındaki oyuncu bu sezon 42 maçta forma giyerek takımının Lig şampiyonluğunda ve Avrupa yürüyüşünde hep yanında oldu. Dünyanın en iyi stoperi Thiago Silva'nın partneri ve genç Marquinhos'un da akıl hocası olan Alex sözleşmesinin 10 gün sonra bitecek olmasıyla mükemmel bir transfer hedefi olarak karşımıza çıkıyor. İstikrarı ve oyun içindeki sağlamlığı teknik adamlara ve taraftarlara güven veriyor. Alex, gözünüz kapalı bir şekilde ilk 11'e yazabileceğiniz bir oyuncu.

Şimdilik Galatasaray'ın stoper adayları bunlar gibi gözüküyor. Adaylar çoğaldıkça eklemeler yaparız.

Bir daha ki yazıda ise Galatasaray'ın orta saha ve forvet adayları hakkında bilgilendirme yapacağım klavye yazdığınca.

Haydi selametle.


Çarşamba, Haziran 26, 2013

Şike Ve Süreç Üzerine Genel Değerlendirme

Süreç başından beri, Fenerbahçe'nin şike yaptığına inanıyorum. Ve yemin ediyorum ki "iddianame"deki bir çok tapeyi okudum. Bunun bende arşivi var. Çok önemli yerleri kestim. Bununla ilgili bir çokşey yazdım çizdim. Yazmaya devam edeceğim. Bu tapelerin Fenerbahçe'nin spor hukukuna göre - 0 Tolerans- ceza alması Uefa - Fıfa - TFF nezdinde herneyse her türlü cezayı alması gerekirdi. Şikeyi masumlaştırmaya çalışmak, bu olaylardan romantik Fenerbahçe'lilerin "acıtasyon" ile prim yapmaya çalışması benim gözümde hep "şaka gibiler, başlarını kumun altına gömmüşler resmen" düşüncesi oluşturdu. Mesela "somut belge yok, nasıl eminler" sorusuna "en azından şike yapmadığına emin olan kitleye nazaran 'tape'ler var" dedirtse de ilk görüşteki soru da benim nezdimde yanlış sayılmaz.


"Vicdan" ve "İzan" kelimelerinin hasıraltı edilip yaşandığı bir toplumda; sırtlarına herhangi bir toplumsal ayrışmayı imlemeden geçirilen (anne/baba/abi/abla etkisi, arkadaş çevresi, medya, vs) formalarıyla "taraftarcılık" oyunu oynayan kitlelerin ağzından dökülen salyalarla ne yazık ki "Türk futbolu" dediğimiz olgunun nasıl bir şey olduğunu çok iyi izledik/izliyoruz. Bir tarafta "karşı tarafı" şike iknasına girişilirken... Karşı tarafında "şike yapılmadı" diktesine mazur kaldığınızda mantık denen şeyin devre dışı kaldığını göreceksiniz. Ben hep söylemişimdir "Tümden Ret" veya "Tümden Kabul" benim aklımın almadığı tabular. Bir şeyi tartışırken önce "taraflıca" düşünmek (taraflıca=geniş düşünme) gerekir. Skeptik yaklaşmak lazım olaylara, özellikle Türkiye'deysek.

Geniş bir girizgahtan sonra öncelikle şunu söyleyeyim "Yerel Mahkeme"de bazı hukuksuzlukların olduğunu kabul ediyorum. Sadece 'tape'lere dayandırılmış bir dava seyrettik, teknik-takip, usul, görsel video-resim herhangi bir şekilde böyle delillerden yararlanılmadı. Cemil Turan - İlhan Ekşioğlu'nu falan yan yana gördük elinde çantalarıyla ama yeterli değil. Tapelere göre kamoyu vicdanında şike oluştu. Benimde vicdanımda şike oluştu. Bunu asla yadsıyamayız. Ama "Yerel mahkeme"ler bu şekilde seyredilemez. 400 küsür sayfalık "iddianame"deki her bir olay için söylemiyorum bunu. Mesela İBB-BJK-İBRAHİM AKIN 3'lüsünde kesin para alış verişi olmuş. Hocaya danışılmış filan. Bunda "ek delil"lere gerek olmadığını düşünüyorum. Ama "tarlalar sürüldü" lafıyla 'Yerel Mahkeme'lerde sonuç alamayız. "3 tarlayı da sürdünüz mü" tapesine İlhan ekşioğlu, Şekip mosturoğlu ve Aziz yıldırım 3 farklı ifade verdiler. Hele Aziz yıldırım'ınki tam komediydi: "Eyüp sultan'da kurban kestiniz mi demek istedim" dedi savcıya. Resmen trajikomik birşey bu. Ama bütün bunlara rağmen bu "Yerel Mahkeme"ye göre kesin bir şikenin varlığını kanıtlamaz. Mahkemeler biraz "niyet" okuyarak biraz da tape usullerini uydurarak ceza verdiler. Bakın, sürekli yerel mahkeme diyorum çünkü, spor hukukunda bunların hiçbirine ihtiyaç yoktur ve şüpheli bir durumda gerekli işlemlerin yapılması gerekir bu şüpheyi biraz daha aşmış bir olay zaten. Mesela Spor Medyası, Spor adamları, Spor yöneticileri, Türk Futbolu amirleri "Kamoyu Vicdanı"na şeffaf olamadılar. Tepki daha da arttı.

Rahatsız olunan konular, mevcut yasaların bir gecede değiştirilmesi, mevcut lig statüsünün aniden değiştirilmesi, Fenerbahçe'nin namusunu pazarlık malzemesi yapması, başbakanın Uefa'dan bir kereye mahsus af dilemesi, suçların kulüpleri değil şahısları bağlaması hareketi, her gelen TFF YÖNETİMİ'nin Uefa ile pazarlıklara girişmesi, Mehmet Aydınlar Etik Kurulu'nun hazırladığı "Teşvik, şike, şikeye teşebbüs sonuçlarına ulaşılmış.." raporunu okumasına rağmen "delil yok" demesi... Bütün Puzzl'ların parçasını birleştirdiğinde futbolda bazı "ahlak"sızlıkların yapıldığını görürsünüz. Ama mahkeme bunu böyle göremez, görmemeli. Benim derdim Hürriyet, Vatan, zaman gibi gazetelerde yazılanları, habertürk, samanyolu, Trt gibi televizyon kanallarında konuşulanları ve Mehhmet baransu, Talip doğan karlıbel, Erman toroğlu gibi adamların laflarını benimseyip, bunları kendi fikirleri olarak savunan ve sorgulama yeteneğini kaybetmek üzere olan insanlardır. Meselenin şikenin varlığı veya yokluğu değil, mahkemenin tavrı ve yargılamanın şekli olduğunu kavrayamayanlardır. "Şike var" veya "şike yok" desekte bunu mantık çerçevesinde izah edip düzgün geçirmek gerekir; zira bizde bu ince vakıada olayları kesin yanlış değerlendirebiliriz.


Ben diyorum ki olması gerekn, en iyi niyetle, Aziz Yıldırım ve Çetesinin!! En baştan "tutuksuz yargılanma"sı gerekirdi. En iyi niyetle 3 yıl hapis cezası alıp ve bunun paraya dönüştürülmesiydi. Aziz Yıldırım, İlhan Ekşioğlu, Cemil Turan ve İddianamede bilahare adı geçen yöneticilerin "ömür boyu" spordan men edilmeleri gerekirdi. Fenerbahçe'nin Lig'den düşürülmesi ve Avrupa kupalarına uzunca bir süre katılamaması gerekirdi. Ama bunların zamanında olması lazımdı. Spor hukuku şikenin varlığını tanırken, TFF'nin bunca taklalar atması, bunca katakulliler içine girmesi, klüpleri ve kişileri kurtaracağım derken aslında onlara zarar verdiğini bilmemesi..Bütün bu süreçte yaşanan gafletlerdi. Fenerbahçe hep bir korkuyla yaşadı, hep bir kaosla yaşadı. Kamoyu vicdanında "Şikeyi aklamaya çalışan yalancılar" olarak yer edindiler. Ve bunu hiçbir hukuk, hiçbir mahkeme aklayamaz. Süreç başında "Silbaştan" yapıp, bazı şeylere hengame getirmeseydiler bu işten daha karlı çıkmış olacaklardı. Kaybeden yine onlar oldu.

Perşembe, Nisan 04, 2013

Olmaz mı ?

Neden olmasın Sami Yen'de ?

Çarşamba, Mayıs 09, 2012

Duruş Farkı; Kayık Şiraze

3 Temmuz 2011 günü patlak veren şike olayında Fenerbahçe Başkan'ı ve bazı yöneticileri "şike suçlaması"yla gözaltına alındı ve tutuklandı. "Camiamıza operasyon yapılıyor" dediler.

Sonrasında telefon konuşmaları, çeşitli fotoğraflar ortaya çıktı. "masumiyet karinesi" dediler.

Malum takımın Başkanları "mahkemedeki savunmamda her şeyi anlatacağım" dedi, "darağacında olsak da son sözümüz fenerbahçe"den başka hiçbir şey söylemedi, "başkanımız masum" dediler.

Namusumuz dedikleri "Cas Davası"nı geri çeken yönetimlerine hesap sormadılar, "ülke menfaati" dediler.

Şimdi Pfdk'nın uydurma kararları açıklandı. Kendilerine karşı oynayan rakip takım oyuncusu şike suçu nedeniyle futboldan men edildi, şikeyi veren yöneticileri ceza aldı ama hala takımlarının masum olduğuna innanıyorlar, "biz aklandık" diyorlar.

Bakın arkadaşlar bunlar Türk futbolunun arsızları. Her şeyi satın alabileceklerini düşünen, sorgulamadan, sevdikleri renklerin üzerine sıçanlardan bu kirliliğin hesabını sormadan yaşayıp, onlardan olmayanları yok etmeye yemin etmiş vahşi bir kabileye benziyorlar.


5 Sene önce patlak veren, İtalya Futbol Tarihi'nin en büyük şike skandalın'da büyük bir haksızlığa uğramışken(Juventus) Yönetimi, taraftarı, futbolcu 'gık'ını bile çıkarmazken, daha iddianame bile hazırlanmamışken, mahkemenin "m"si konuşmuyorken, şikenin olup olmadığı tartışılırken Juventus küme düşürülmüştü. O dönemde Federasyon başkanlığına yeni atanan Guido Rossi(eski telecom italia ve inter ikinci başkanı) Yeni bir madde oluşturmaya karar vermiş, hakemleri atayanlar ile yapılan görüşmelerin birden fazla olması halinde hepsinin bir havuzda biriktirilmesi ve bu görüşmelerin muhataplarının ''şike ilgili hiçbir delil elde edilmese bile’’ maç ayarlamaya kalkışmak ile itham edilmesi kararlaştırılmıştı. Böyle saçma salak bir madde yürürleğe sokuldu ve gayrihtiyar görüşmelerin tespitinden dolayı Juventus suçlu bulunmuştu.

O güne kadar böyle bir yasanın varlığı mevcut değildi. Ve birkaç ufak ihlali toplayıp daha büyük bir suç ile eş görüp buna göre bir ceza verme usulü de mevcut değildi. Aynı mantığa göre üç defa yere tükürmek bir araba çalmak veya üç korner bir penaltıydı.Bu yeni oluşturulmuş madde sadece juventus için uygulandı.

Ülkemizde de tv programlarında Juventus ile alay edildi hatta bir maçta Beşiktaş ile husumeti bulunan bir takımın taraftarları tribünlerinde "Şikenin rengi her yerde aynı" şeklinde pankart açtı.

Bunu söyleyenlere acaba hangi maçın şatılmış olmak bir yana şaibeli ilan edildiğini sorsanız cevap veremezler. Hangi hakem juventus tarafından ayarlandığına hükmedilip ceza almış diye sorsanız cevap veremezler.(Çünkü ayartılmış bir hakem yoktur ortada, kanaata göre karar verilmiştir) Ancak ezber okumaya devam ederler.


Tüm bu haksızlıklar yaşanırken bu camianın önünde gelenleri, taraftarı, sevdalısı tepki koydu mu? Hayır. Juventus ve Fiat’ın sahibi Gianni Agnelli 2004 yılında vefat ettiğinde onun hisseleri kızının oğulları olan John ve Lapo elkann’a kaldığında John şunu söylemişti: "Olaya vakıf değilim. Çok üzgünüm. Juventus bu kirli işlere bulaşmışsa cezası en ağır olmalıdır. Bizim tarihimiz bu lekeyi kaldıramaz" gibi onurlu laf ettiğinde ona besteler yapılmıştı. "Sıradan Vicdan"lar da aklanan Juventus taraftarının bütünleşmesi ile kamoyunun dileğinin olmasını istediler. Yapılanların haksızlık olduğunun farkındalardı ya da değillerdi ne farkederdi ki? italya'nın çınarı şike skandalı ile sarsılırken bu kirli düzende bunun arkasına sığınmak "pişkinlik"ten başka ne getirirdi.

Büyük kulüp nasıl olunurmuş sorusunun cevabıdır Juventus. Ligden düşürüldüler, paşa paşa oynadılar, Serie B'den tekrar A'ya çıktılar. Ağızlarını açmadılar.

Bizim sözde büyük klübümüzün başına böyle olaylar gelecekte, Platini şerefsiz olmayacak?. Vay efendim 2.ligde oynamak da neymiş çığlıkları, kulübün devliğinden supranasyonelliğinden dem vurmalar ve cabası. Amma öyle olmuyor işte, açın bakın tekrar çıktıkları ligde şampiyonlar ligine de katıldılar ve nağmalup şampiyon oldular. 5 sene sonraa! 5 sene sonra daha güçlü döndüler! Mücadelelerine kaldıkları yerden aynen devam ediyorlar. Ben böyle takımı, o takımın taraftarını, sporcusunu alkışlarım işte. Del piero'yu alkışlarım, o kaç yaşına gelmiş haliyle 20' sindeymişçesine çırpınıp duran Buffon'u alkışlarım. Her ne kadar italyadan Roma'ya sempatim olsa bile. Bu Del Piero penaltı olsa, auta veya taca atsa, Buffon 10 tane gol yese ne yazar! Saygı hak edene gösterilir.

Tekrardan gelgelelim, karşı topluluğun olaylar patlak verdiğinden beri dillerine pelesenk ettikleri "niye sadece biz?" argümanı, bu durumdan çıkmaları için yeterli değil. Yumuşatmak gerekirse aynı şekilde, olayın tutuklamalar ve hukuki boyutuyla ilgili endişelerinde/itirazlarında da haklı olabilirler -ki kafasını kuma gömüp yaşamayan herkesin hak vereceği endişeler/itirazlardır bunlar. Ama yine başa dönersek, tüm bu serzenişler kendilerini bir yere götürecek vasıtalar değil. Kendi adıma, gayet öznel bir yerden konuşuyorum, bu şike davasında son yaşananlardan sonra, eğer bu süreçten taraftar olarak aklanmak ve diğer taraftarlara örnek olmak istiyorlarsa kendilerinden şunu duymayı bekliyorum(dum):

"Yıllardır var olduğu bilinen tüm kirli işler, bizim başımıza patlamış olabilir. Hukuk sisteminin keyfiliği ve çarpıklığı içerisinde bahis konusu davada birçok yanlışlık olabilir. Fakat biz yine de taraftarlığımızla adalet duygumuzu ayırıyoruz. Tüm bu kıvırmaların bir son bulmasını, renklerimizin adını kirleten, bizi alay konusu haline getiren tüm yöneticilerimizin, eğer suçlu bulunurlarsa cezalandırılmalarını istiyoruz. Ve şirazesinden çıkmış olan tüm bu süreçte, lehimize ya da aleyhimize yapılacak tüm kıvırmaların/dolapların da karşısındayız..."


Şu cümleleri kurmayan Fenerbahçe'li taraftarlar, hem taraftarı oldukları sarı lacivert renklere, hem de o formanın üzerindeki terlerle kazanılan tüm maçlara ihanet etmiş olacaklardır şahsi nazarımda.

Olaylar ilk patlak verdiğinde, sosyal medya başta olmak üzere çevremdeki bütün dostlarım, "çok utanıyorum, eğer böyle bir şey yapıldıysa cezası neyse çeksinler" ya da "kimsenin bu taraftara bunu yapmaya hakkı yok" diye söz ediyorlardı. Sürecin ne götürüp getireceğinden bağımsız olarak çok umutlandırmışlardı beni. Ama bir anda ortalık "Masumiyet karinesi"ni -haklı olarak- gündeme getiren, fakat aynı anda Aziz Yıldırım maskesini kafasına geçirip etrafa saldırmakta beis görmeyen tiplerle doldu taştı. Bu yazdıklarım biraz da bana umut veren bu arkadaşlarım için aslında...Umarım sesimi/sesimizi duyuyorsunuzdur, eğer öyleyse ses verin. Yok, artık siz de dönüştüyseniz,(polyannanın dibine vuruyorum burada) bu ülke futbolundan umut kesme vaktimiz çoktan gelmiş demektir.


Bitirmeden Büyük yürek, Cesur yürek, Dik Duruşlu adamın, Del Piero'nun söylediklerine dikiz yapalım;

http://en.alessandrodelpiero.com/news/we-were-here_274.html

"Kazanılan şampiyonluğu hiç yılmadan savaşan, en kötü günümüzde Serie B'de bizimle beraber olan arkadaşlarıma armağan ediyorum..."

Tarih Dürüst/Doğru olanı yazar!

Pazartesi, Mayıs 07, 2012

Zurnanın Zırt Dediği Yer

Ben aylar önce -herkes gibi- Galatasaray şu süreçte en mağdur takımlardan biriydi derken, Terim 2 ay önce 'hiç olmadığımız kadar kenetlenmeliyiz' demişken oo ne mağduru, ne kenetlenmesi puanlar silinecek heyoo diye tepinenler şimdi işin iç yüzünü anlamışlardır umarım.

İster adına kumpas deyin, isterseniz insanlarla dalga geçmek deyin. Bugün Rıdvan Dilmen çıkıp TV'lerden 'ama bilmem son kaç sezonda 9 puan fark olmadıki, gevşedi millet..' rerörö diye zemin kazarken, 'Trabzon'da oynanan futbol değil, kasap bu Trabzon'lular' diye lafa girişip Federasyon'un 10 aylık hiç etme olgusunu görmezden gelirken de en fazla kumandamızın off tuşuna basabildik. Şu günlere gelindiyse doğru düzgün bir kontra yapılamamasının payı vardır. Burada Galatasaray yönetimi de Galatasaray'lılar da suçlu. Normal sezon+süper final puanlarının toplamı Galatasaray'a denk düşmeyecek takım şampiyon olabilecekse buyursunlar olsunlar. Ama birileri 10 aydır mağduru oynarken, Galatasaray'ın neler kaybettiğini bize göstermeyen sevgili Rıdvangillere de prim tanıyan herkese helal olsun. Direniş öyle mi? Kurtuluş savaşı mübarek. İlk gün de belliydi zaten değil mi play-off olacağı? Ne güzelmiş yaa.

Galatasaray, bugünden itibaren ne karar alır bilemiyorum? Son maça mı çıkmaz, Lig tv'yi birilerine iade mi eder, Havuzdan mı çıkar? Hangisini yaparsa saygı duyarım. Tekrar da altını çizeyim, ben Galatasaray'ın şampiyonluğundan emindim. Şampiyon olamaması da bir nebze sorun değil. Ama adil olanın, doğru olanın Fenerbahçe'nin yaptığını göstermek, Galatasaray'ın da buna profesyonelce maşa edilmesi olcak iş değil. Galatasaray yönetimi veremediği tepkinin cezasını çekiyor şu günlerde. Galatasaray bir güçtür. Bunu kullanmasını bilemezsen, ülke futbolunu geçtim ülke sporundaki konumunu unutursan çoluk çocuğun maskarası olursun işte. Galatasaray şampiyon olsa da olmasa da dediklerim bakidir.

Cuma, Nisan 27, 2012

Gereği Düşünüldü!


Sıradan taraftarın -ki sıradan taraftar olmak sportif anlamda çok iyi bir şeydir- kafasında artık birşeyler uyandırmasını istiyorum.

Arkadaşlar Fenerli mi olacaksınız Trabzonspor'lu mu GALATASARAY'lı mı Bursa'lı mı Beşiktaş'lı mı, o takımı tutma sebebinizi kimliğinize açıklayın. Tutarlı olun. Yöneticinin güttüğü piyon olmayın. Taraftarlığınız kimliğinizin bir parçası olsun, siz bir kimliğe yama olmayın.

Fenerbahçe'nin başkanına siyasi bir operasyon yapıldığına inanabilirsiniz. Hakkındaki iddianamenin 'ceza hukuku' açısından sorunlu olduğunu düşünebilirsiniz. Usul kapısının çokça ihmal ve ihlal edildiğini söyleyebilirsiniz. Pek bu düşüncelere yakın olmasam da bu konularda haklı ya da haksız olmanız takımınızın geçen seneki mücadelede, spor etiği ve genel ahlakla hiçbir şekilde bağdaşmayacak yollara tevessül ettiği gerçeğini görmenize engel olmamalı. 'Sıradan' taraftar için asıl mesele budur.

Bırakın operasyonları, tepişmeleri, ağdalı hukuk, usul tartışmalarını, ekonomik kaosu, marka değerini, hayatta yan yana gelmenize imkan olmayan adamların stratejilerini. Tüm bunlar sizi çekmek istedikleri bataklığın dili. Bunlara aklınız yatmasın, kafanız basmasın. Sizin anladığınız sahada mertçe mücadeledir, güzel oyundur, meftunu olduğunuz renklerin onurudur. Gerekli sportif yaptırımlar uygulanmadan bu süreçten 'sıradan vicdanlarda' arınarak çıkmanız mümkün değil! Nasıl anılacağınız sizin elinizde. Ha bu toplumun balık hafızasına güvenirseniz kısa vadede kazanırsınız. Neler unutulmadı ki, bunlar da unutulur..

Ama ben 'sıradan' taraftarım, ben unutmam!

Fenerbahçe bu davadan vazgeçmesi karşılığı büyük paralar kazanmış da olabilir masa başında belki. Bilemiyorum. En nihayetinde masa başı pazarlıklarla kazanılan o para namusunuzun bedeli kadar olur en fazla ki, hali hazırdaki 'Davadan Geri Çekilme' hadisesi bile çok büyük bir utançken olası bir fiyat pazarlığı demek adı konamaz Fenerbahçe büyüklüğüne fiyat biçmek demek olur. Onurunuzu taşımış olursunuz.